Türkiye’nin İlk ve Tek Irkçılık Davası

Irkçılık – Turancılık davası olarak bilinen dava 7 Eylül 1944 yılında başlamış olup 29 Mart 1945 yılına kadar devam ermiştir. Toplamda 23 kişi ırkçılık-Turancılık davasında toplamda 65 oturum boyunca yargılanmıştır Türk siyasi ve hukuk tarihinin en büyük davalarından birisidir. Yargılama sonucunda Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırıldılar.

Irkçılık Nedir?

Kendini soyunu veya ırkını, diğer ırk veya soylardan daha üstün görme, sayma ve siyasi tutum ve davranışlarını buna dayandırma eğilimidir.

Türk siyasi hayatının en büyük davalarından birinin konu olmasının ana sebebi ise bu dava sürecini oluşturan eylemlerin zamanlamaları ve dava sürecindeki dünyadaki gelişmelerdir.

Türkiye’nin İlk ve Tek Irkçılık Davası

Türkiye'nin İlk ve Tek Irkçılık Davası -4

2. dünya savaşından kaçınmak üzere bir dış politika oluşturan Türkiye Cumhuriyeti Savaşa katılmaları konusunda kendilerine baskı uygulayan devletlere askeri ve lojistik eksiklikleri bahane göstererek savaş dışı kalmayı amaçlamıştır. 1943 yılında Almanya’nın büyük başarılar kazandığı dönemlerde bile stratejik bir duruş sergileyen Türkiye Cumhuriyeti Kursk muhaberesi hazırlığında ki Alman ordularının manevra taliplerini izlemeye katıldı. Bu sırada Alman Hükümeti Ankara büyükelçiliğinden Türkiye ‘ de Turancılık üzerine Enver Paşanın kardeşi eski asker Nuri Killigil aracılığıyla Turancılık örgütlemelerini yürütmekteydi. Bir Satranç oyununa dönüşen Türkiye dış politikası kimseyi kapı dışında bırakmadan herkese eşit mesafede durmaya özen göstermekteydi. İsmet Paşa tarafından da bilinen Turancılık faaliyetleri Almanya nın tepkisinden çekinildiği için ses çıkarılmamaktaydı. 1943 yılı sonrasında Almanya’nın bağlı bulunduğu cephe ülkeleri kademe kademe yenilgiler almasıyla, Türk Hükümeti Nazi zaferleri nedeniyle ses çıkarmadığı bu oluşumlara baskısını oluşturmaya başlamıştır. Olayların Fitilini yakan ateş ise Nihal Atsız’ın dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na sahip olduğu Orhun dergisinden yazmış olduğu yazılardır.
Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942’de TBMM’de yaptığı konuşmada şöyledir:

‘’Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük Bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.’’

Bu açıklamaya rağmen devletin her kademesinde Komünist kadroların yerleştirilmekte olduğunu düşünen Nihal Atsız dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu’na 1 Mart 1944′ te ve bir ay sonra 1 Nisan 1944’te olmak üzere iki açık mektup kaleme alır, Başbakan’a şikâyet ve uyarıda bulunur.

İkinci mektubunda Ankara devlet Konservatuvarı hocalarından Sabahattin Ali, Dil Tarih Coğrafya fakültesi hocası Pertev Naili Boratay ve İstanbul Üniversitesi Pedogoji Enstitüsü öğretim üyesi Prof, Sadrettin Celal Antel’i vatan haini komünist olarak ilan edip. Maarif bakanlığı yani milli eğitim bakanlığı’nı da olan bitene göz yummak ile suçlayarak dönemin bakanı Hasan Ali Yücel’ide suçlayınca hükümetin sert tepkisi ile karşılaşır. Almanların Ardı ardına aldığı mağlubiyet haberleri ile de pekişerek, Sabahattin Ali’nin kendisine edilen hakaret nedeniyle Nihal atsız adına açtığı dava ile başlamış yargılama dönemidir.

Nihal Atsız önce Robert kolejindeki görevinden atılır daha sonra Orhun dergisi kapatılır Yargılama sürecinde 3 Mayıs 1944 yılında Ankara da davayı izlemeye gelen Turancılar bir gösteri düzenleyip Atsız’a sevgilerini göstermişlerdir. Mahkeme giremeyen gençler ulus meydanında bir yürüyüş düzenlemişlerdir Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşme talep eden gençler bu tekliflerinde de başarılı olamamıştır gösterilerinin devamı üzerine müdahale edilen gruptan 165 genç tutuklanmıştır.

Falih Rıfkı Atay ise 3 Mayıs olaylarından sonra, ulus gazetesinde “Türkiye’yi içinden dağıtıp tahrik etmek için gökten bir bela ısmarlansa, ırkçılıktan beteri Türkiye’ye inemez” diye yazar.

Türkiye’nin İlk ve Tek Irkçılık Davası Nasıl Sonuçlandı?

Türkiye'nin İlk ve Tek Irkçılık Davası -3

Yargılama süreci 65 oturum süren davada 29 Mart 1945’te 11 ay ila 10 yıl arasında değişen ağır hapis cezalarına ve 13 ay 15 günden 4 yıla kadar sürgün cezalarına çarptırılırlar. Zeki Velidi Togan “hükümeti devirmek” ten suçlu bulunan tek kişidir. Reha Oğuz Türkkan, gizli örgüt kurmaktan, Nihal atsız, 3 Mayıs mitinginden dolayı suçlu bulunmuştur. İleriki yıllarda hareketin önderliğini alacak olan Alparslan Türkeş ise davada 9 ay 10 gün cezası alır.

Savaşı kazanan Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin arasının bozulması üzerine, Pan Türkistlere karşı tutum bir kez daha yön değiştirir. Davanın temyizi üzerine, 25 Ekim 1945’te Turancılar davası sanıklarının yeniden yargılanmasına karar verilir. 26 ağustos 1946’da başlayan ikinci yargılama ilk davanın tersine basında pek yer bulmaz. 31 Mart 1946’da mahkeme, sanıklar aleyhine yapılan suçlamaların kanıtlanamadığını, sanıkların tek yaptığının komünizm gibi gayri-milli bir ideolojiye yönelik “milli bir tavır“ olduğunu söyleyerek tutuklu sanıkların beraatlerini ister. Davadan sonra ABD ’ye giden ve orada psikoloji tahsil eden Reha Oğuz Türkkan 1974’te ülkeye döndükten sonra şöyle der:

“Bu Kürt, şu Arnavut diye ayırımcılık yaparsak, Türk toplumu içinde erimeğe yüz tutmuş unsurların ayrılık hislerini kamçılamış olacağız, bir gün gelecek Türk’ün dış düşmanları bu hisleri daha da kışkırtıp ülkemizi karıştırmaya kalkışacaklar. Hem sonra, ırk ayrımı akıl ve hukuk sahasında kalmayabilir, kin de doğurur ve iş his tarafına kayınca, insanlık dışı haksızlıklara yol açabilir… Bir de hissi sebepten bu uygulama düşüncemi terk ettim. Tutuklama günlerimde, aramızda bulunan biri Abaza, diğeri de Arnavut ve Kürt karışımı olan iki genç, öyle cesur ve mertçe davrandılar, Türkçü hatta Türk ırkçısı fikirlerine ne kadar candan sarıldıklarını öylesine ispat ettiler ki, içimde hem sevgi hem de utanma hissi uyandı. Buna benzer kim bilir ne kadar “gayrı Türk” dediğimiz vatandaşımız vardı. Bunları itmeğe, sen bizden değilsin demeğe gönlümüz nasıl razı olabilirdi?’’

Diye düşüncelerini belirten Reha Oğuz Türkkan, Türkiye’nin İlk ve Tek Irkçılık Davası konusunda ki düşüncelerini belirtmiştir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir